Ana içeriğe atla

Bir varmış, bir yokmuş...



Hepimiz masallarla gönderildik uykulara.
Büyüyünce bir baktık ki masal diye anlatılanlar aslında, gerçek diye dayatılanlarmış.

Üvey anne üvey babanın aklını çelip Hansel ve Gretel'i ormana bırakırmış. Hansel olmasa Gretel bir hiçmiş. Mutluluk, cadıyı fırına atınca gelirmiş.
Zavallı güzel Külkedisi, üvey annesi ve üvey kız kardeşlerinin zulmünden, yakışıklı prensin aşkı sayesinde kurtulurmuş.
Uyuyan Güzel'i ancak bir prens "uyandırabilirmiş". 
Güzel prenses aklını, Püsküllü Prens'e borçluymuş.
Rapunzel'i, kurtarıcısı olan prense sadece, upuzun saçları ulaştırırmış.
Küçük Denizkızı, prens onu sevip evlenmezse yok olurmuş.
Kurbağa Prens'in akıbeti, cadının yüzündenmiş ve onu ancak güzel bir prenses aslına döndürebilirmiş.

Prensler görmezse prenseslerin güzelliği beş para etmezmiş! 

Cadılar ve cahiller hep kadın, kahramanlar ve akıllılar ise hep erkekmiş. 

Biz böyle bir uykuya inanmadık.
Çünkü biliyoruz ki insanlığı uykuya bu masallarla gönderenler pusuda bekliyor.
İnsanı insana, erkeği kadına, kadını kadına kırdırmaya, bir "uyku" yetiyor! 
Gözlerimizi açtık; "şiddet"li masallarınızla ördüğünüz duvarları yıkıyoruz.

"Bir varmış, bir yokmuş" ile başladığımız; şiddetin masal değil, gerçek olduğunu haykırdığımız hikayemize bir son gerekiyorsa onu da Küçük Kara Balık anlatsın istiyoruz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye sinemasının gönül yarası: Erkan Yücel

“Türk sineması onun kıymetini bilmedi.”  Sinema eleştirmenleri bu konuda içleri yana yana hemfikir. Türkiye sinemasında uluslararası bir festivalden ödül alan ilk oyuncu Erkan Yücel, hayatını adil ve eşitlikçi bir dünya için devrimci tiyatroya adamıştı. Ölümünün üzerinden çeyrek asır geçse de o, “Şimdi geçti buradan”. Erkan Yücel, deyince ilkin ne geliyor aklınıza? İyi bir tiyatro ve sinema izleyicisiyseniz bir yerlerden zihninize çarpmış olmalı bu isim. “Hakk â ri’de Bir Mevsim”den, “Bereketli Topraklar Üzerinde’den”, “Yorgun Savaşçı”dan, Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan (AST) ya da tiyatroyu Anadolu yollarına çıkaran bir derviş misali Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan... Kazandığı ödüllerden ya da filmleri yasaklanmış, kendisi çok kez tutuklanmış olduğundan mı duydunuz onun adını? Belki de doğaçlama ustası bir mizahçı namını biliyorsunuz. Hani o mizah kaseti furyası başlamadan çok önce bir dost meclisinde kaydedilen, meddahlık yaptığı kaset döne dolaşa sizin elinize de

Ah Mana Mu* dünyayı savaşlar şekillendiriyor, hâlâ!

Handan Gök ç ek’in ailesinin hikâyesinden yola çıkarak yazdığı mübadele romanı “Ah Mana Mu”, yine bir savaşın ortasında, onun yol a ç tığı kitlesel göç yaşanırken üçüncü baskısını yaptı. Ah Mana Mu'da mübadilleri, Elenika’da linç edilen Rum azınlıkları odağına alan, öykülerinde şiddete ve ayrımcılığa karşı sesini yükselten yazar, "Benim derdim, ötekilerle. Belki de büyüklerimin yaşadığı travma, genlerime işledi" diyor. Dünyaya şeklini yine savaşlar veriyor; coğrafi ve beşeri sınırlar yine savaşlarla ç iziliyordu. Anadolu ve Yunanistan’da vakitlerden, mübadele vaktiydi. Yatağı değiştirilen nehirler gibiydi hayatlar. O ailelerden birinin hikâyesi, üç kuşak sonra, “ Ah Mana Mu ” (Ah, anneciğim!) diye seslendi bize. Hayatından bir par ç ayı Yanya’dan Mersin Limanı'na gelirken mübadele yollarında bırakan Rena ile Sakuş’un acısını, İzmirli torunları Handan Gök ç ek yazdı. Roman, 2010 yılından bu yana kendi yolunda usul usul yürüdü. İlköğretim sekizinci sınıf

Bir gazetecilik ve siyaset okulu: Demokrat İzmir Gazetesi

Yola Demokrat Parti ile çıktı ama kısa zamanda gazete, “Demokrat”lığa sadık kalarak yolunu ayırdı. DP’nin en sıkı muhalifi, ülke çapında ses getiren haberlerin sahibi gazete, yetiştirdiği gazetecilerin ruhunda yaşıyor.  13 Şubat 1953 tarihli sayı İkisinin de adı “Demokrat” idi. Biri gazete, diğeri parti idi. 1946’da çok partili sistemin ilk seçimi, Adnan Menderes’in Demokrat Parti’sinin (DP) de ilk seçimiydi. Ardından Adnan Düvenci’nin Demokrat İzmir Gazetesi, DP’nin yayın organı gibi kuruldu. Denirdi ki, “İki Adnanlar Ege’de DP’yi var etti”. Ancak gazeteyle partinin yolları 1950’lerin başında ayrıldı. Demokrat İzmir, solda muhalif bir gazeteye dönüştü, DP ile ters düştü, haberleri ülke çapında ses getirdi. En çok Attilâ İlhan’ın çıkardığı gazete olarak bilindi, gazeteciler için bir okul oldu.  Beş gazeteci, tanık oldukları dönemler üzerinden, Türk basın tarihinin mihenk taşı Demokrat İzmir’in hikâyesini ve aslında “demokrasi” kavramının siyasi tarihimizde geçtiği yoll