Ana içeriğe atla

Paris St. Germain’deki Karşıyakalı: Lemi Yerli


KSK’de yetişti, 1950'lerin Paris St. Germain’inde oynadı. UEFA Kupası'nın yaratıcısıyla çalıştı. Sorbonne'lu bir futbolcuydu. 

Sakatlanınca sahalara veda etti ama memleketinden hiç kopmadı. Karşıyaka'nın simgelerindendi, KSK Divan Kurulu İkinci Başkanlığı yaptı. 2 Aralık 2015'te, 89 yaşında kaybettiğimiz Kamuran Lemi Yerli, 2009'da yaptığımız röportajda anlatmıştı hikayesini. Öyle bir hikaye ki Göztepe ile Karşıyaka'nın (ezeli sandığımız) rekabetinin nedeni... Lemi Yerli, KSK’yi mahalli ligden ikinci lige çıkarmasaydı Göztepe - Kaf Kaf rekabetinin olaylı 1981 maçı oynanamazdı. 


Kamuran Lemi Yerli


Hafta içi her gün 15.00-17.00 saatleri arasında Karşıyaka Spor Kulübü (KSK) Tenis Şubesi Lokali’nde bir tarih canlanırdı. Taze demlenmiş çaylar eşliğinde kâh geçmişi yâd eder kâh günün tadını çıkarırlardı. Onların her biri –Tahir Türetken’ler, Lemi Yerli’ler- KSK tarihini oluşturanlar... Karşıyaka’nın bir ada-kent gibi olduğu günlerden geliyorlardı. Ondan, Karşıyaka’yı bir başka görürlerdi.
O ekipte biri vardı ki Türkiye’nin Avrupa’da oynayan ilk futbolcularından. Adı; 
Atina’da attığı golle, 
Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi geride bırakıp Bursa’da kupayı kaldırdıkları turnuvayla,
bugünün Paris St. Germain’i Racing’de oynadığı futbolla, 
KSK’yi ikinci lige çıkarmasıyla yazılmış futbol tarihine: 
KSK Divan Kurulu İkinci Başkanlığı yapan Lemi Yerli, Fransız Racing takımının “Lamy”si... 2 Aralık 2015'te kaybettiğimiz Yerli, 2009 yılında yaptığımız röportajda anılarını anlatmıştı. Onun hikayesi, hem Avrupa’daki ilk Türk futbolculara dair bir tarihi tamamlıyor hem bugünün futboluna dair dersler veriyor...


Hasan Ali Yücel'den istediler, 
Karşıyaka Lisesi kuruldu

Doğma büyüme Karşıyakalı, Lemi Yerli. 1930’lu yıllarda Cumhuriyet İlkokulu’na giderken okulun karşısındaki KSK sahasında oynayan ağabeylerini izleyerek düşmüş gönlü futbola: 
“Cumhuriyet İlkokulu’nun karşısında Mahfel vardı, orası bir sahaydı olduğu gibi. KSK takımı orada idman yapıyordu, daha bu stat yoktu o zaman. Biz okuldan çıkıyoruz, ağabeyler futbol oynuyorlar... Karşıyaka sevgisi öyle başladı.” 
Orta sonda futbola başlıyor Yerli ama o dönemde ortaokul talebelerinin profesyonel takımlarda futbol oynaması yasak. KSK ise yıldız futbolcusunu oynatmanın bir formülünü buluyor: 
“İzmir’de bir özel lise vardı, kulüp beni lise talebesi gibi oraya yazdırdı. Yaşımı büyüterek beni Milli Küme maçlarında oynattılar.” 
Yerli, okul hayatına verdiği bir yıllık aranın ardından İnönü (Namık Kemal) Lisesi’ne gidiyor çünkü İzmir’de sadece üç lise var: Atatürk, İnönü ve Ticaret. Ancak Lemi Yerli, kuruluşunda rol aldığı Karşıyaka Lisesi’nin ilk mezunlarından oluyor: 
“Ben orta mektep son sınıftayken baş mümessildim. Hilmi Ziya Apak müdürümüz bana bir gün, Lemi gel oğlum, dedi, şu kağıdı sınıfa imzalat. 'Karşıyaka’da lise istiyoruz', diye imza topladım. Hasan Ali Yücel de Milli Eğitim Bakanı. İmzaları topladım, müdüre verdim, o da bakana verdi. Tabii okul hemen kurulamadı. Birinci sınıfı İnönü’de geçmiştik, orayı şampiyon yaptık, Karşıyaka Lisesi’ne geldik ve ilk mezunları olduk.”



Lemi Yerli (oturan, soldan ikinci) KSK takımında, 1948.

Gizlice gittiği turnuvada hayatı değişti

Lemi Yerli’nin KSK’ye seçilmesi, Türkiye’de futbolun yarım yüzyıl önce nasıl bir altyapıdan beslendiğini gösteriyor. Eski bir Karşıyakalı olan Asım Bey adına mahalle takımları arasında düzenlenen ve genç futbolcuların izlendiği “Asım Ligleri”nde, Donanmacı Mahallesi’nden seçiliyor, Yerli. Ama kuvvetlenmesi gerektiğinden ilk altı ay, güreş takımına da alınıyor. Karşıyaka’nın dünya çapındaki güreş antrenörü Nuri Boytorun ile çalışıyor ve 1942’den itibaren 10 sene oynadığı KSK futbol takımında başarısını kısa sürede ortaya koyuyor. 1947’de KSK’nin Atina yolculuğunu unutulmaz kılan futbolculardan biri oluyor. Panathinaikos ve Yunan Milli Takımı’nın “lastik adam” lakaplı kalecisi Niko Pecaropulas'a attığı gol unutulmuyor. O yıllarda Milli Küme maçları var. İzmir’in birinci ve ikinci takımları, diğer şehirlerin başarılı takımlarıyla karşılaşıyor. 1951’de Bursalı ipekçilerin Avrupa’ya yaptıkları büyük çaptaki ihracatın şerefine düzenlediği turnuvaya KSK de seçiliyor. Diğer takımlar; Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Vefa, Gençlerbirliği, Harbiye, Demirspor ve Bursa karması. KSK; GS, FB ve Bursa karması grubunda mücadele ediyor. Lemi Yerli, 2-1 sonuçlanan KSK-Bursa karması maçında ikinci golü atarak turnuvanın aritmetiğini değiştiriyor; bütün takımları yenen KSK, kupayı kaldırıyor. Ve Fransa'nın Racing takımından bir yöneticinin de izlediği bu turnuva, Yerli’nin hayatında dönüm noktası oluyor: 
“Racing takımında 1938-40 senelerinde Altaylı Vahap Özaltay oynamış. Racingli bir idareci olan arkadaşı, Özaltay’ı ziyarete geliyor. Bursa’ya turnuvayı izlemeye geliyorlar. Fransız demiş ki, ‘4 numaralı futbolcuyla konuş bakalım, onu Fransa’ya götürebilirim.’ Vahap maçtan sonra bizi tanıştırdı ve tekliften söz etti. Ben de Yüksek Ticaret’te okuyordum, bu maçlardan üç gün sonra son imtihanım vardı. Hatta annem, ‘Maça gitme oğlum, imtihanın var’ demişti. ‘Anne ben orada çalışırım’ diyerek gitmiştim. Ben Vahap’a, ‘İmtihanı vereyim, bir de ağabeyime sorayım’ dedim. Ağabeyim ‘Bitir mektebini, gidebilirsin’ dedi. Eşimle de nişanlıydık. O turnuvadan 20 gün sonra Fransa’ya gittim.”


Paris'te bir Karşıyakalı...


Ermeni arkadaşın uykusuz gecesi

Oyuncular ile yöneticiler arasında mesafeli ve dengeli bir ilişki kuran kulüplerin profesyonelliği, maçlarda milliyetçiliğin esamisinin okunmadığı taraftar centilmenliği, kıran kırana yaşanan rekabetin düzeyliliği... İşte Lemi Yerli’nin içine girdiği yeni dünyanın kısa özeti. Yerli’nin 1952 yılında transfer olduğu Racing Kulübü, bugünkü Paris Saint Germain’in temeli. Kulüp Başkanı Mösyö Delaunay ise bugünkü UEFA Kupası’nın yaratıcısı. 1955 yılında “Delaunay Kupası” adıyla başlayan kupayı daha sonra UEFA alıyor ve Şampiyonlar Ligi haline getiriyor. Yerli, Paris’e, işte o Delaunay’ın gönderdiği davet mektubu ve uçak biletiyle gidiyor.
Her yeni futbolcuya yaptıkları gibi ilk iki maçta deniyorlar Yerli’yi. İlk maçına çıkacağı Lille şehrine gidiyorlar. Kulüp menajeri, futbolcuları odalarına dağıtıyor. Yerli de FB’li Lefter’e benzettiği arkadaşıyla eşleşiyor. Ancak gecenin saat üçünde uyandığında arkadaşının yatakta elbiseleriyle öylece oturduğunu görüyor. Fransızlarla henüz el işaretleriyle anlaşabildiği o dönemde, “Niye yatmıyorsun?” diye soruyor. Anladığı kadarıyla arkadaşı, pijamalarını çantaya koymamış olduğunu söylüyor. Yerli, arkadaşının, yeni verilen kulüp eşofmanını neden giymediğini anlayamadan yeniden uykuya dalıyor. Sabah kahvaltıya indiğinde ise bu garip gecenin sırrı ortaya çıkıyor: “Sabah oldu, aşağı indik; millet gülüyor. Bunlar herhalde benimle matrak geçiyorlar, dedim. Sonra anlaşıldı iş. Bu, Ermeniymiş. Bana dedi ki, ‘O gece çok korktum. Ninem çok anlattı, Türkler bizi çok kesmiş. Ben ondan, senden çok korktum.’  Meğer o futbolculara mütemadiyen anlatıyormuş bunu. Onlar da, ‘Öyle mi, hadi şimdi Türkle yat!’ diye onu zorlamışlar, ondan gülüyorlarmış. Ermen arkadaş üç ay sonra kontratı bitince ayrıldı. Yalnız bana dedi ki, ‘Senin elbiselerin güzel değil. Benim kız kardeşim burada çok güzel bir butikte çalışıyor. Senin ceketini falan düzeltsin.’ Hakikaten benim ceketleri düzeltti.”


Fransa - Almanya maçından çıkan ders

Racing’in stadı Kolomb, Paris’in dışında bir yerde. Yerli’ye de oradan bir lojman veriyorlar. Ancak saat 18.00’den sonra yalnız başına kaldığı, tenha ve karanlık lojmanda sıkılıyor Yerli. Paris’te bir pansiyon tutmak istiyor. Diş hekimliği öğrencisi olan arkadaşı Oral Bey’e bundan söz edince, “Benim son senem” diyor arkadaşı, “pansiyonumu bırakacağım. Yalnız benim kaldığım pansiyonun sahibi yaşlı çift, talebeye oda veriyor. Sen Sorbonne’a kaydol, pansiyona gir.” Paris’in merkezine taşınmak için Sorbonne Üniversitesi’nin siyasal bilimler kursuna kaydoluyor Lemi Yerli. Üç sene boyunca orada kalıyor. Böylece, konsolosluk bölümünden mezun olduğu Yüksek Ticaret’in, bir nevi yükseğini okumuş oluyor.
Orta saha oyuncusu Lemi Yerli üç sezon boyunca, Fransa, İtalya, İspanya ve Portekiz arasında yapılan Latin Kupası kapsamında pek çok Avrupa takımıyla karşılaşmalara çıkıyor; takımı dereceler alıyor. Milli maçları da izliyor. Henüz 15 günlük Racingli iken Kolomb Stadı’nda izlediği Fransa - Almanya milli maçını unutamıyor. Çünkü, İkinci Dünya Savaşı biteli henüz altı yıl olmuş, savaşta Alman askerlerinin Fransa’ya girişi belleklerde çok taze. Oysa Yerli’nin sahada gördüğü manzara çok başka: 
“Yüksek tahsil yapmama rağmen şöyle düşünüyorum: İstiklâl Savaşı’ndan sonra Türkiye - Yunanistan arasında bir maç olsa... Allaah, sen hadiseye bak şimdi sahada, neler olacak! 80 bin kişilik sahaya girdik, 15 bin Alman gelmiş. Alman Milli Takımı çıktı sahaya; 80 bin kişiden alkış... İlk golü onlar attı. Bizim kalecinin ayağı kaydı, golü yedi. Fransızlar kendi kalecilerini ışınladılar, o adamları alkışladılar. Şaşırdım ben. Demek ki iyi hareket ne ise bütün seyirci onu alkışlıyor. Yüksek tahsil yapmamıza rağmen hadise bekliyoruz. Bir de Fransa nasıl milliyetçi, biliyor musunuz? O bayrağı nasıl çıkarırlar, asarlar...”


Federasyon başkanını yiyen karar

1954 yılına gelindiğinde artık dört yıldır kendisini bekleyen nişanlısının yanına dönme kararı alıyor, Yerli. Racing onu bırakmak istemese de... İzmir’e dönüp Karşıyaka’da bir yıl daha oynuyor ve ardından askere gidiyor. Yedek subay çıkıyor, Ankara Polatlı Topçu Okulu’na evli olarak gönderiliyor, eşiyle bu dönemi Ankara’da geçiriyorlar. Bir sabah kapı çalıyor. Bölük kumandanı kapıda, “Hemen giyin!” diyor, Yerli’ye. Üst rütbeli iki subayın da bulunduğu bir otomobille Polatlı’dan Ankara’ya doğru yola çıkıyorlar. İstikamet, Genelkurmay Başkanlığı. İçeri giriyorlar. Yerli’yi getiren asker, generale diyor ki, “İşte bu efendim!” Ondan sonra Yerli ile, genelkurmay ikinci başkanı olduğunu tahmin ettiği asker arasında şu konuşma geçiyor:

-Niye söylemedin?”
-Neyi efendim?
-Racing’de oynadığını niye söylemedin? Seni üç gündür bütün topçu okullarında arıyoruz.
"Meğer Fransız Milli Takımı gelmiş, kalecisi demiş ki, benim arkadaşım topçu okulunda subay, onu görmek istiyorum, özledim.”

Böylece Lemi Yerli, Ordu Milli Takımı’na alınıyor. Ve orada sakatlanıp futbolu bırakıyor. KSK’nin antrenörlük teklifini, Menemen’de aileden kalan çiftlikte hayvancılıkla, tarımla uğraşmaya başladığı için kabul etmiyor. Ama ne KSK’den ne futboldan kopuyor. Eski FB’li İbrahim İskeçe’nin, “Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) başkanlığına oynuyorum. Seni de istiyorum. Gelir misin?” teklifi üzerine 1980 yılında TFF üyeliği yapıyor, Lemi Yerli. Sadece bir buçuk yıl süren görevi, KSK tarihinde bir dönüşümün yaşanmasına neden oluyor. Bu dönüşüme giden sürecin başında, üçüncü ligde sürekli çıkan kavgalar var. Hakemler dövülüyor, hakemler raporlarını baskı altında yazmak zorunda bırakılıyor... Çözüm düşünürlerken Lemi Yerli, İskeçe’ye bir öneride bulunuyor: “Fransızlar bu işe 40 takımla başlamış. 20’si birinci ligde, 20’si ikinci ligde. İstiyorsan bunu birinci ve ikinci lig yapalım.” 
Teklifi beğeniliyor. TFF Başkanı İbrahim İskeçe bir liste hazırlıyor. Birinci lig, olduğu gibi duruyor; ikinci ligi, üçüncü ligle karma takımlardan oluşturuyor. Ancak o yıl mahalli lige düşen KSK, listede yok. Yerli’nin itirazıyla hem federasyon hem KSK yeni bir sürece giriyor: 
“KSK’nin tarihi var, milli kümelerde oynamış, Avrupa’da oynamış. Sonra, bugün Avrupa’da, profesyonel olacak takımda bazı vasıflar arıyorlar. Nüfusuna göre çim ve drenajlı sahası olacak, bir tarihi olacak, oraya her tür vesait olacak... Adam Allah’ın dağındaki maça nasıl gidecek! Sen oraya Bandırma’yı koymuşsun ama ne sahası var, ne bilmem ne... KSK’de hepsi var. İbrahim İskeçe dedi ki ‘Olmaz, biz KSK’yi ikinci life koyarsak hadise çıkar, mebuslar hücum eder...’ Bizim hukuk kurulundaki arkadaşa sordum. ‘Talimatname sari,’ dedi; ‘Futbol Federasyonu yeni bir küme yaparken istediği takımı istediği yere alabilir. O gece federasyondan Ertuğrul Direk ve Süleyman Özçalışkan ile Stat Otel’de bir liste hazırladık, KSK’yi de ikinci lige koyduk. Federasyondaki toplantıda listeyi sunduk. Bizim liste kazanmak üzere; TFF Başkanı İbrahim İskeçe, benim midem rahatsız, yarın toplanalım, diyor. Üç gün erteledi. Biz o sırada Bakan Talat Asal’a gittik, ağırlığınızı koyun, dedik. O da İzmir milletvekili. Tamam, dedi. TFF üyelerini Ankara Oteli’nde topladı. Mazhar Zorlu da geldi, Ankara’da iş takip ediyor o sırada. Bakan ‘İbrahim Bey’ dedi ‘siz niye diğer listeyi kabul etmediniz?’ İbrahim Bey, ‘Efendim...’ diye söze başladı; bakan, ‘İstifanızı kabul ediyorum’ dedi. Ondan sonra bakan, Mazhar Zorlu’yu federasyon başkanı yaptı ve Mazhar da bizim listemizi onayladı. KSK’mizi mahalli ligden ikinci lige çıkardık. Ertesi yıl da meşhur KSK - Göztepe maçı oldu.”



“Bizim takımlar çok masraflı”

18 kişilik Racing kadrosundaki üç yabancıdan biriydi. Tarihin süzgecinden çıkardığı dersleri paylaşmıştı bizimle:
"Fransa’da üç yabancı sınırı vardı o zaman. Kendi çocuklarına ehemmiyet verirler. Bir futbolcunun, ‘İnsan haklarına aykırı’ diye itirazı üzerine sonradan değiştirdiler. Fakat şimdi (UEFA Başkanı) Michel Platini de ‘Üç yabancı olacak’ diyor. Bizde çok yabancı oldu. Hep çok güzel antrenörler geldi ama maalesef ­adam iki maç kaybetti mi basın, idareciler, taraftar, 'Ver postasını, gitsin, öbürü gelsin!' diye bastırıyor. Fransızlarda öyle şey yok. Zaten kontratı sağlam adamlarla yapıyor ve kontratının tamamlanmasını bekliyor.”
Yerli’nin Fransa anılarından Türkiye kulüplerine bir başka ders de tekniğe ve yönetime dair: 
“Racing’in anfili tabiye odasında kaleci, 'bek'ler, orta saha, hücum hattı...  oturuyor; antrenör bize taktik veriyor. Orada herkes mekanikti. Teknikler Türk takımlarından çok farklı. Biz o zaman burada iki antrenman yapıyorduk. Ama orada bütün gün idman yapıyorsunuz, her gün top. Top sizin eseriniz oluyor yani.” 
Yine de Türk futboluna iyimser bakıyordu Lemi Yerli. Yurt dışında oynayan oyuncularıyla, yabancı dil bilen, eğitimli hakemleriyle iyi bir yerde görüyordu. KSK’nin eski günlerine dönmesi için önerilerde bulunuyordu: 
“Kolay değil tabii ama takımın hiç olmazsa yüzde 70’inin KSK’li çocuklardan olması lazım. Asım Ligleri, her sene KSK’ye iki - üç kişi yetiştiriyordu, ona benzer bir şey lazım. Bir de ekonomiye riayet etmek lazım. Racing’de bir menajer, bir antrenör, bir masör vardı. Kulüp başkanı şeref tribününde otururdu, senede bir iki defa tesislerde bize yemek verirdi, o kadar. Yoksa öyle soyunma odasına insin falan... KSK antrenmanına gidiyorum. ‘Sen nesin yavrum?’ ‘Masörüm. Ben masör yardımcısıyım. Antrenör, antrenör yardımcısı, onun yardımcısı... Çok masraflı bizim takımlar. Tabii bir de KSK dört branşa eğilmeli: Futbol, tenis, basketbol ve yelken.”





Ermeni simsarı bezdiren Türk futbolcu

Meşhur Ermeni futbol simsarı Mösyö Boğazlıyan, dünyayı gezerek futbolcu simsarlığı yapıyor. Perşembeleri de Racing’in antrenmanlarını izliyor. İtalya’da kontratı sona eren Galatasaraylı Bülent Eken, Lemi Yerli’den rica ediyor; “Lemi, ben Paris’i çok sevdim, ne olur burada bana bir takım bul.” Yerli, arkadaşının bu talebini, kendisini öğle yemeğine davet eden Mösyö Boğazlıyan’a iletiyor: “GS’li Bülent Eken Milli Takım kaptanlığı yaptı, çok iyi futbolcudur, buna bir kulüp bulursan çok memnun olacağız.” Boğazlıyan, “Bak, ben Türklerle iş yapmam” diyor, "ama anlatayım, niye yapmam": “Nancy takımı Fransa’da bir santrfor istiyor. İstanbul Vefa’da Garbis’i iki maç seyrettim, hoşuma gitti. Ona dedim ki, gel seni Fransa’da bir takıma yerleştireyim. Garbis hem çok iyi bir futbolcu hem de artist kadar yakışıklı. Nancy bunu iki maç oynatıyor, beğeniyorlar. Oturuyorlar masaya, anlaşma yapacaklar. Nancy Kulübü’nün başkanı da yaşlı, çok zengin bir bey. O sırada genç bir hanım inmiş merdivenlerden. Hanım da hem çok güzelmiş hem de dekolteymiş. Garbis, hanıma bakmış, hanım da Garbis’e bakmış. Mösyö Boğazlıyan ayağıyla vuruyor, 'Garbis doğru dur!' diye. Kulüp başkanı bir hanıma bir Garbis’e bakmış; 'Ben biraz düşüneceğim' demiş. Gelen kadın, kulüp başkanının karısıymış. Boğazlıyan dedi ki, ‘20 gün Garbis’i Paris’in en güzel otellerinde yatırdım, gitti benim paralar.’ Ermeni simsarın Türklerle iş yapmama nedeni buydu.” 


Madam Arthur’un gece kulübüne nasıl girdiler?


Lemi Yerli, Racing’de kendisiyle birlikte üç yabancıdan biri olan, yakışıklılığı dillere destan Arjantinli Galicio’yu unutamıyor. Arjantin ve Brezilya orkestraları Moulin Rouge’a geldi mi önce Galicio’yu davet ediyor. Galicio çok sevdiği arkadaşı “Lamy”yi de alıyor yanına, orkestraları dinlemeye, dans etmeye gidiyorlar. Bir gün, Arjantinli bir petrol kralının oğlu olan arkadaşı geliyor, Galicio’nun. Antrenmandan çıkıp “Lamy” ile birlikte petrol veliahtını ziyaret ediyorlar. Öğle yemeğinin ardından petrolcü bırakmıyor onları, “Akşama beraberiz” diyerek. Champ Elysees’de “Madam Arthur” adında bir gayin sahibi olduğu gece kulübü, şehrin en meşhuru. Oraya gidecekler. Ama Racing armalı ceketi ve balıkçı yaka kazağıyla Lemi Yerli, hiç de gece kulübüne uygun değil. “Bana müsaade edin” diyor, bırakmıyorlar. Madam Arthur’un ancak randevulu ve siyah smokinli müşterilerini kabul ettiği kulübe, randevu almadan gidiyorlar. Arjantinliler kapıdaki korumaları aşıyor ama Lemi Yerli giremiyor: “Kıravat yok, elbise müsait değil. Ben dedim ki, bırakın ben döneyim. O çocuk ille, olmaz, diyor, beraber olalım. Son derece şık hanımlar, beyler var. O sırada Madam Arthur duymuş, geldi. Bizim Zeki Müren’in orta yaşlılığı gibi ama smokinli. ‘Ne oldu’ dedi. Racing Kulübü’nün kartlarını gösterdik. Adam ‘Giremezsiniz, buranın kaidesi var, imkansız’ diyor. Ama adam gençleri gördü, onları koparmak da istemiyor. ‘Bir şartla alacağım’ dedi, ‘bu’ dedi, beni gösterdi, ‘Amerikan büfede oturacak. Size onun yanında masa veririm.’ İçeri girdik, boydan boya resimler, İngiliz kralının, Onasis’in, Monaco prensinin. Hepsi buraya gelmiş. Son derece şık bir restoran. Amerikan büfede bana bir tokmak verdiler, benim bu kadarım (burun hizasından yukarısı) gözüküyor. Böyle bir günümüz geçti.”

Tariş inciri, Marsilya incirine karşı


Racing’in Lille şehrine maça gidiyorlar. Kulüp menajeri, antrenörden, Lemi Yerli’yi Fransız aileler ile tanıştırmasını istiyor. Maksat, Türk futbolcunun, oradaki günlük yaşamı tanıması, Fransız kültürünü görmesi... Konuk oldukları evin hanımı, incir ikram ediyor. Ancak İzmir incirinin kalitesini bilen Lemi Yerli, hiç küçücük, buruşmuş incirleri beğenir mi! - Biz yemeyiz o inciri.Beğenmediniz mi? Aa! Bu, Marsilya’nın en güzel inciri, Avrupa’nın en güzel inciri. Lemi Yerli ve antrenör Paris’e dönüyor. Yerli, Türkiye’den gelecek bir arkadaşından rica ediyor: "Tariş’ten bir kutu incir al." Tariş incirini Lilleli hanıma postayla yolluyor Yerli. Kadından gelen cevap; “Özür dilerim, hakikaten ne kadar güzelmiş” oluyor.



Yorumlar

  1. Çok ilgi çekici bir yazı olmuş.Teşekkürler.Yüreklere dokunan bir yaşam.Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye sinemasının gönül yarası: Erkan Yücel

“Türk sineması onun kıymetini bilmedi.”  Sinema eleştirmenleri bu konuda içleri yana yana hemfikir. Türkiye sinemasında uluslararası bir festivalden ödül alan ilk oyuncu Erkan Yücel, hayatını adil ve eşitlikçi bir dünya için devrimci tiyatroya adamıştı. Ölümünün üzerinden çeyrek asır geçse de o, “Şimdi geçti buradan”. Erkan Yücel, deyince ilkin ne geliyor aklınıza? İyi bir tiyatro ve sinema izleyicisiyseniz bir yerlerden zihninize çarpmış olmalı bu isim. “Hakk â ri’de Bir Mevsim”den, “Bereketli Topraklar Üzerinde’den”, “Yorgun Savaşçı”dan, Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan (AST) ya da tiyatroyu Anadolu yollarına çıkaran bir derviş misali Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan... Kazandığı ödüllerden ya da filmleri yasaklanmış, kendisi çok kez tutuklanmış olduğundan mı duydunuz onun adını? Belki de doğaçlama ustası bir mizahçı namını biliyorsunuz. Hani o mizah kaseti furyası başlamadan çok önce bir dost meclisinde kaydedilen, meddahlık yaptığı kaset döne dolaşa sizin elinize de

Ah Mana Mu* dünyayı savaşlar şekillendiriyor, hâlâ!

Handan Gök ç ek’in ailesinin hikâyesinden yola çıkarak yazdığı mübadele romanı “Ah Mana Mu”, yine bir savaşın ortasında, onun yol a ç tığı kitlesel göç yaşanırken üçüncü baskısını yaptı. Ah Mana Mu'da mübadilleri, Elenika’da linç edilen Rum azınlıkları odağına alan, öykülerinde şiddete ve ayrımcılığa karşı sesini yükselten yazar, "Benim derdim, ötekilerle. Belki de büyüklerimin yaşadığı travma, genlerime işledi" diyor. Dünyaya şeklini yine savaşlar veriyor; coğrafi ve beşeri sınırlar yine savaşlarla ç iziliyordu. Anadolu ve Yunanistan’da vakitlerden, mübadele vaktiydi. Yatağı değiştirilen nehirler gibiydi hayatlar. O ailelerden birinin hikâyesi, üç kuşak sonra, “ Ah Mana Mu ” (Ah, anneciğim!) diye seslendi bize. Hayatından bir par ç ayı Yanya’dan Mersin Limanı'na gelirken mübadele yollarında bırakan Rena ile Sakuş’un acısını, İzmirli torunları Handan Gök ç ek yazdı. Roman, 2010 yılından bu yana kendi yolunda usul usul yürüdü. İlköğretim sekizinci sınıf

Bir gazetecilik ve siyaset okulu: Demokrat İzmir Gazetesi

Yola Demokrat Parti ile çıktı ama kısa zamanda gazete, “Demokrat”lığa sadık kalarak yolunu ayırdı. DP’nin en sıkı muhalifi, ülke çapında ses getiren haberlerin sahibi gazete, yetiştirdiği gazetecilerin ruhunda yaşıyor.  13 Şubat 1953 tarihli sayı İkisinin de adı “Demokrat” idi. Biri gazete, diğeri parti idi. 1946’da çok partili sistemin ilk seçimi, Adnan Menderes’in Demokrat Parti’sinin (DP) de ilk seçimiydi. Ardından Adnan Düvenci’nin Demokrat İzmir Gazetesi, DP’nin yayın organı gibi kuruldu. Denirdi ki, “İki Adnanlar Ege’de DP’yi var etti”. Ancak gazeteyle partinin yolları 1950’lerin başında ayrıldı. Demokrat İzmir, solda muhalif bir gazeteye dönüştü, DP ile ters düştü, haberleri ülke çapında ses getirdi. En çok Attilâ İlhan’ın çıkardığı gazete olarak bilindi, gazeteciler için bir okul oldu.  Beş gazeteci, tanık oldukları dönemler üzerinden, Türk basın tarihinin mihenk taşı Demokrat İzmir’in hikâyesini ve aslında “demokrasi” kavramının siyasi tarihimizde geçtiği yoll