Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Edebiyat hayata ne katar?

14 Şubat Dünya Öykü Günü'nde edebiyata kocaman bir kapı araladık. Biz kim miyiz? Okuruz, yazarız, öğrenciyiz... İşimizin ve yaşımızın hiç önemi yok; insanın bitmeyecek öyküsünün peşinde, edebiyatın gök kubbesi altında toplanıp yaşamı yaşanır kılmaya çalışanlarız. Yazar Handan Gökçek'in moderatörlüğünde yazarlar Eşref Karadağ, Nalan Yılmaz, Nevzat Süer Sezgin ve Nursel Çetin ile Gökçek'in yazarlık atölyesi katılımcıları ve lise öğrencileri bir araya geldi. Alsancak'taki Yakın Kitabevi'nin üst katına sığmadı sözcükler. Herkes kavlince edebiyatın hayata ne kattığını anlattı... Empatiyi, ötekini, farklı olanı, birleştiriciliği, barışı söyledik.  Sözlerin en güzeli gençlerden geldi. Bu daha da güzeldi. Ardından forum, öykü atölyesine dönüştü. Edebiyat öğretmenleri Nilüfer Yıldız Şendur ve Aysel Hakçı Kocadağ, lise öğrencileri ile interaktif öykü çalışması yaptı. Atölyeden çıkacak öyküler arasından seçilenleri bir ay sonra aynı yerde seslendireceğiz, be

Niçin yazıyorum?

"Birtakım şeyleri söylemeyi seçti diye değil, birtakım şeyleri şu ya da bu biçimde söylemeyi seçti diye yazar olur insan."   Jean Paul Sartre Niçin yazıyorum?   Empati kurmak, Sorular sormak,  Sorgulamak, Düşünmek, Düşlemek, Değiştirmek / dönüştürmek, Hissetmek, Oynamak için mi? Bunların hepsi birden mi? Yoksa hiçbiri mi? Evet, birtakım şeyleri söylemeyi seçtim ve bu "için"lerin listesi daha uzar gider... Bununla birlikte, birtakım şeyleri söyleme biçimim, onları söyleme isteğim kadar önemli. Zira biçim, asla sadece biçim değildir. Biçim, estetiktir, duruştur, protestodur, tercihtir... Biçim, siyasettir. Ne çok yazı okudum ve aslında ne kadar azlar... Meseleler başka başka olsa da bir ortak paydaları var: Hayat aslında bildiğimiz gibi değil, diyor bütün yazılar.  Başka hayatlar mümkün! Beni (onu, şunu, ötekini) gönül gözünle görebilirsin. Bu hikaye aslında böyle bitmemiş olabilir(di). Dünya az ileride kurulmuş olabilir(di

Her yazar bir Kolomb’dur

Kasabadaki yalnızlığını harflerle azaltan çocuk, her yazdığıyla “Hindistan’a gidiyorum” derken Amerika’yı bulur. Edebiyatta, duyarlılığı ve diliyle yeni bir soluk olur. Adı, Hasan Ali Toptaş’tır. “Ben ninemi yalnızlık sanmıştım bir keresinde. / O yıllarda söylenceler eşkıya türküleriyle başlardı. / Ninemin sesinden keklik ötüşleriyle çınlayan / Keklik kokulu ormanlar geçmezdi hiç...” Bu nedenle ki Hasan Ali Toptaş, “keklik kokulu ormanlar”ın peşine düştü, daha çocukken. Gördü. Denizli’nin Çal ilçesinin Baklan kasabasındandı. İlkokul ikiye gidiyordu: “O kasabada herkes benim kadar yalnız mıydı, bilemiyorum ama beni asıl yalnızlık duygusuna iten, yalnızlığın da beni harfler dünyasına itmesine yol açan, çok özel bir sorunum vardı. Başımın arkasında bir yara çıktı. Orası öyle, tıpkı cep aynası gibi ışıldayıp duruyordu. Bir gün, hangi şom ağızlı, imgelemi geniş çocuğun aklına geldi bilmiyorum ama ‘Aha! Aynalı geliyor’ deyiverdi bana. O çocuğu bütün yeryüzü duydu. Kasab